Sevgili Rabbim,
Destursuz baktığım gözlerinde
ölü kız çocukları gördüğüm kadınlar var,
Yağmalar bu yokluğa düşmüş
hevesler bizi.
Sen bilirsin çözer mi geç
kalınmışlık üzerine yazılı sonlar tüm hikayeyi?
Doğurmak artık hiçbir annenin
harcı değil.
Soluyoruz tüm gün bir gün
istifra edeceğimiz ne varsa,
Kitabının en farmakofor ayeti
saplanıyor da ruhuma
Yine de sabahları bugün hangi
çiçek solar diye uyanıyoruz.
Sevgili Rabbim,
Ben dünyayı pek sevmiyorum, bu
yüzden cehenneme gitmem değil mi?
Sana solmuş benizler, bezgin bir
ruh ve kanser getiriyorum.
Sol göğsümüzde bir krematoryum
ve bin farklı kül.
Yüksek dağlardan İbrahim’in
kuşları gibi dökül.
Bir istisna yapıp içimde
çöküverse çözünmüş her şey,
Bu ellerinden fazlası eder ve
çaresiz kalır tutmamış kimya,
Rabbim meşrutiyet mi büyük
yoksa büyük mü Britanya?
Sevgili Rabbim,
Çürüyoruz nasıl çürüyorsa
Kabil yolunda Sovyet tankları,
Bize kontr gerillalara solcu
şiirler yazmak düşüyor.
İsterse devrik bir parlamenter
gibi terk ederler bu şehri,
İsterse bir padişah kızı gibi
gölgelerde saklar gölgesini.
Ben katile hesap soramam o
senin işin,
Değil mi ki ben kitaplara
gömmüşüm beni çıplak ellerimle,
Senden başkası bilmez yorgun
bir fırkateynden yapılma jiletleri.
Sevgili Rabbim,
Akordu tutmuyor içimizdeki
orkestranın gam teline bastılar,
İster beni abad et istersen
yeni bir mızrak ver vahşiye.
Biliyorum Rabbim şölen
bittiğinde susmak ne büyük devadır,
Senin senaryonda yazmayan her
şölen bir hevadır.
Neye yarar gökyüzü kuş yorulduğunda,
düş kırıldığında?
Süt bulandığında, suç bulunduğunda,
puşt vurulduğunda…
Beni azad eder misin Rabbim
yeniden gök umulduğunda?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder